2 Nisan 2016 Cumartesi

Son ve başlangıç / E'n-nihayeh ve'l-bidayeh

النهاية و البدعاية

3 Nisan 2016
25 Cemaziyelahir 1437
01:15

Uzun bir aradan sonra merhaba. Çok zamandır yazmak istiyor fakat bir türlü yazamıyordum. Bazen insan rüyasında koşmak ister son gücüyle ama koşamaz bir türlü ya, elinden gelmez, öyle bir durumdu işte bizimkisi de. Geçenlerde yürürken bu blog hakkında değişik düşünceler geldi aklıma. Mesela fark ettim ki blog yazmaya ilk başladığımda şu an olduğumdan çok farklı düşünceler içindeymişim. Şunu yazarım, bunu yaparım, şöyle ederim, böyle olur gibi birçok plan vardı kafamda. Nitekim kimisini yaptım da; fakat işler öyle gitmiyor. Anladım ki bunları yapmak istememin arkasındaki amaç ya da beni bunlara iten saik "okunacak olma" düşüncesiydi. Elbette yazılar birilerince okunmak için yazılır ama burada kastettiğim, bu yazılar aracılığıyla kendimce varlığımı ispatlamaya çalışmamdı. Yani güya "biz de buradayız birader, ona göre" diyordum bu şekilde.

Bir zamandır düşünüyorum da bu doğru bir niyet değil. Başkalarına gösteriş için yazılmamalı bir yazı, içten gelmeli ya da bir hakikati ifade etmeli ya da her neyse. Nitekim geri dönüp baktığımda yazdıklarımın çoğunun -bilhassa ilklerin- gülümsetecek derecede sevimli olduklarını görüyorum. Acemiliğim ve blog yazmayı bilmeyişimle beraber, tutturduğum işleyişin de düzensiz olması, yazıların birbirinden kopuk ve temasız olmalarına sebep vermiş. Onları sırf bana ders olsunlar diye kaldırmıyorum.

Hoş, bizimkisi onlarınkinin yanına bile koyulamaz ama uzaktan da olsa bir benzerlik var, İmam Gazali ve Bediüzzaman'ın bir zamanlar yaşadıkları değişimlerle. Denilir ki İmam Gazali 33 gibi erken bir yaşta Bağdat'ta Nizamiye medreselerinin başmüderrisi olarak ilim, şan, şöhret ve makamın belki de zirvesine erişmiş. Fakat bir zaman gelmiş ki tüm bunları niçin yaptığını, o konumda ne niyetle bulunduğunu sorgulamış. Yanlış hatırlamıyorsam kendi ifadesiyle cehennemin kıyısına kadar geldiğini fark etmiş. Zira tüm bunların ardında Allah rızasından başka bir şey varmış. İstifa etmiş ve 11 senelik uzun bir inzivaya çekilmiş. Düşünüyorum da sevdiğim, hayranlık duyduğum, örnek aldığım ve benden çok çok daha iyi insanlar olduğunu bildiğim (birçok açıdan) kimseler bile buna ihtiyaç duyuyorsa, bu halim, tavrım, rahatlığım da nedir? Niyeti en baştan doğru tutmamak, suyu bulandırmak neden?

Yine denilir ki
خلاصي نيست اصلا هيچكس را
 از اين جام و از اين ساقي و از اين مي
(Halâsî nîst aslâ hîçkesrâ / Ez în câm u ez în sâkî-yu ez în mey) yani "Hiç kimseye kurtuluş yoktur / Bu kadehten, bu sâkiden, bu içkiden". Herkes "hata" şarabından içer; kimi az içer kimi çok. النهاية (son) derken maksudumuz, bu sarhoşluğumuza bir son vermek idi. البدعاية (başlangıç) derken ise niyetimizi doğrultmak, işleyişimizi tamir etmek ve bir düzen tutturmak idi. Öyle ya "İnsan o mudur ki içi dışına çevrilse teneffür edilecek haller zahir ola?"

Hem belki daha nelere başlangıç olur bu son, kim bilir? Gözler arkasında bir perdeden kendi sergüzeştimi ben de sizinle beraber izleyeceğim. Sonsuz cehaletimiz simsiyah bir denizse, tüm yazıp çizeceklerim üzerinde yaktığım bir kibrit olacak (ne kadar aydınlatabilir ki). Fakat neden bilmem, yine de yazmak istiyorum. Gösterişsiz, büyüklenmesiz, samimi bir şekilde. Sebebini kim bilebilir tam manasıyla; insanın varoluşuyla ilgili gerçeklerde yatan o ironik ihtiyaçlardan biri yüzünden belki de.

Sonraki yazılarda görüşmek dileğiyle, selametle.