7 Ağustos 2016 Pazar

15 Temmuz'dan sonra hissettiklerim üzerine

CF Dergisi Ağustos 2016

İyi ve kötü ve darbe

Yüzyılları eskitmiş bir tartışma var o da şu: Acaba bir kimsenin fiilleri ve sıfatları o kişinin kendisi midir yoksa değil midir? Yani o kişinin benliğine eş midir? Biraz daha açmak gerekirse örneğin bu satırların yazarı olarak ben, elde ettiğim başarılar mıyım, ak saçlı mıyım ya da genç miyim, uyuşuk muyum ya da değil miyim, neyim? Kendimin de kabul ettiği bir büyüğün görüşüne göre, ben ne bunlarla aynıyım ne de bunlardan gayrıyım. Örneğin genç oluşum benliğimle eş değerse hiç yaşlanmamam gerekir. Eğer benliğimden ayrı bir şeyse bana genç denememesi gerekir, halbuki gencim. Dolayısıyla şunu anlıyoruz ki, her türlü fiil ve sıfatın üstünde kişiye ait bir "zât" var ve işte o kişinin benliği dediğimiz şey o oluyor. Örneğin ben genç veya zayıf değil insanım. Tüm filler ve sıfatlar benliğime yapılmış yorumlardan ibarettir. İşte benzer bir durum vakıalar, meydana gelen her bir fenomen için de geçerli sanki.

Bir ayna düşünün ve karşısına herhangi bir şey koyduğunuzu hayal edin. Örneğin bir elma. Aynada oluşan görüntü elmanın kendisi değildir, ama elmadan ayrı bir şey de değildir. Yüzlerce farklı çeşit ayna da koysanız, elmanın yalnızca 1 tane doğru yansıması olacaktır. İşte olaylar da böyle galiba. Her insan dünyayı ve olayları "belirli aynalar" aracılığıyla algılıyor. Eskiden bunlar sadece akıl ve kalpti belki de. Bir şeyi görüyorduk ve bunun zihin aynamızda oluşan görüntüsü hislerimizde bir yankı yapıyordu. Lakin çağımızda medya diye bir görecelilik makinesi var ki, bu sayede aynalar bir değil belki bine çıkıyor. Bizim yerimize düşünüyorlar, zihnimizin yerine hislerimizde infial ediyorlar. Bir olay için gazeteye bakıyorsunuz ak, yekdiğerine bakıyorsunuz kara. Yalnızca beyni mıncıklanmak için var olan kobay fareleriyiz sanki. Bu dertten sebep "eğer dikkat etmezseniz medya mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri sevmenize sebep olur" diye söylemiş söyleyen.

Asıl değinmek istediğim nokta neredeyse ülkemizde darbe yapılacak olmasıydı. Buna çoğumuz üzüldük, öfkelendik ama buna ne yazık ki "sevinenler" oldu. Yani anlamak güç, buna insan nasıl sevinebilir desem de kendim bile samimiyetine inanmayacağım bu cümlenin. Çünkü Guatemala'da bıçaklanarak ölen bir kimse beni ne kadar etkiliyorsa, biliyorum ki tüm bu olanlar da bir kesimi o kadar etkiliyor, işte biz bu kadar uzağız birbirimize, aynı ülkede olmamıza rağmen. Üstelik bu tek taraflı bir şey de değil, aynı durum benim için de geçerli.

Söylediklerimle bağıntılı olarak düşünüyorum, 20'li yaşların henüz başında olan bir bireyim ve ilk defa ömrümde bir darbe görüyorum. Öncekiler kadar kanlı olmasa da yine de insanlar -lugatimdeki en hafif tabirle- bir despotluk yüzünden öldü. Bu suçsuz ölümler hakkında sayısız farklı yorum yapıldı oysa sadece yapılması gereken candan üzülebilmekti. Belki de bu benim kendisine dünyayı yansıttığım aynama düşen bir görüntüden ibaretti. Olabilir, çünkü vatandaşlar olarak bu konuda da hemfikir değiliz öyle ya. Acaba bunlara üzülmeli mi yoksa üzülmemeli mi? Olanlar iyi miydi yoksa kötü mü? Neyin ne olduğunu bilebilmekle uğraşırken yoruluyor insan. Tanımlayamadığımız ama bildiğimiz, Postmodernizm denilen hastalığın tam da bu çağda ortaya çıkmasına şaşırmıyorum ve az evvel biraz haksızlık ettiğimi fark ediyorum. Çünkü medya olmazken de insanlar hiçbir zaman her türlü görüşün en doğrusu dediğimiz şey olan hakikat üzere birleşmediler ve birleşmeyecekler. Evet medya insanların bu yönünü sömüren bir canavar haline gelmiş olabilir. Fakat bizim ilk ayrılığımız Hâbil ile Kâbil'e dayanıyor. Biri nefretle saldırırken, diğeri sadece ölmeyi tercih ediyor. Şimdi de durum değişmiyor zira en başta dünya görüşü dediğimiz şeyler bizi ayırıyor. Birleşmek zorunda mıyız diye çıkıntı bir soru gelse de akla, ama bu başlıca bir kitap konusu diye teselli bulunup, geçiliyor.

Sözün özü, "dünya mü'minin zindanıdır" hadis-i şerifine farklı açıdan bir kez daha yakînen iman ediyorum. Ve belirtmek istiyorum: "Hakkı hak bilip ona tâbi olmak, bâtılı bâtıl bilip ondan uzak durmak" en büyük görevim ve dileğimdir.