Hayatın ilginç olduğuna dair söylenecek bir söz pek de ilginç olmaz sanıyorum. Ne ki, hayat hakikaten ilginç.
İlginç karşılaşmalar yaşanıyor, ilginç meseleler münasebetiyle, ilginç yerlerde. İnsan, hiç beklemeyeceği birine bir gün faydası dokunacağını nereden bilsin? Diğeri nereden bilebilsin, bilemez. Ömür boyu da bilemeyecek herhalde. Şu halde Allah indinde mahrem kaldı.
–––––––
Seyr ü sefer yine bulanık sularda. Kendimde aradığım anlamı bir türlü bulamıyorum. Bir değer göremiyorum, bir biricik yön. Yine de devam ediyorum herkes gibi. Fazla düşünmemeye çalışıyorum, çok düşünüp de bir faydasını göremediğim için. Vardır mutlaka her işin bir anlamı, vardır. Teslim olmaya çalışıyorum.
31 Mart 2019 Pazar
5 Mart 2019 Salı
Sayfa
Mütemadiyen aynı yollardan eve varmak istemediğimden bugün otobüs kullanayım dedim. Ara sıra böyle geliyor içimden. Nedenini düşündüğüm zaman fark ediyorum ki uzun süreli ve düzenli olarak metro kullanmak iç kararmasına sebep olabiliyor, gün yüzü görmek istiyor insan. Suni ışıklandırmalar ve anonsların taarruzunda, bir dehlizden ötekine seyahat etmek kapana kısılmışlık hissi verebiliyor. En azından bana veriyor. Modern hayatın daha çok tutsağı olmuş gibi hissediyorum.
Saat 22:19, ama otobüs dolu. Mevcudun çoğu orta gelirli, orta yaşlı insanlardan müteşekkil gibi duruyor. Parayla imanın kimde olacağı belli olmaz derler ama zahiren durum böyle. Ulan oğlum bu şehrin dinleneceği yok mu be diye düşünüyorum. Halbuki İstanbul’a ilk geldiğim zamanlar bu vaziyet çok hoşuma giderdi. Abi çok hoş, 7/24 hareket var bu şehirde diyordum. Şimdiyse, tuhaf bir samimiyetsizlik bu diyorum. Otobüs mevcudu olarak birbirimize duyduğumuz yabancılaşmaktan gayrı bir şey değil, diyeceğim de geliyor ama insanları tasnif edercesine konuşmasam daha yakışıklı olacak sanırım. Şimdilik bu söz ağızdan çıkmamış kalsın.
Yanımdaki kalkıyor, onun yerine mütesettir bir kadın oturuyor. O halde bana kalkmak düşer. Yanlış anlamayın bunu nümayiş olsun, mütedeyyinlik taslayayım diye demiyorum zira farzda riya olmazmış. Altını çizmek istediğim soru neden bazı davranışların otobüsün (ya da bir başka toplu taşıma vasıtasının) sınırları içerisine girilince birdenbire normal kabul edildiğidir. Neden normalde karşı cinse yaklaşılması gerekenin çok ötesinde saydığımız mesafeler otobüste buharlaşıyorlar ve dipdibe oturmakta hatta ister istemez temasta bulunmakta bir yanlışlık görmüyoruz? Otobüs denen yani şu demir, mazot ve gürültü yığını cansız nesne mi algımızı değiştiriyor acep? Öyle zahir. Şüphesiz bu eleştiri otobüs dışındaki hayatında birtakım sınırların varlığını kabul edenler için geçerli.
İşten çıktığını düşündüğüm, 50 yaşına yakın, Fenerbahçe beresi takmış bir abi yanındakiyle konuşuyor. Gocuklu, bol kesim kot pantolonlu, Allah bilir içlik de giymiştir — dış görünüşü böyle yani. Emekliliğime 9 yıl var benim daha diyor. İçimden abi sen ne dediğinin farkında mısın ya diyorum ben de. Ne demek emeklilik ya? Ne demek? 9 yıl kalmış altı üstü. Peki sonra ne yapacaksın? Diyelim ki emekli oldun, ardından ne gelecek gibi hafakanlı ama sessiz sorular soruyorum.
Bu ara otobüsün arka kapısı açılıyor ve dalgın olduğumdan sol ayak baş parmağımın üstüne gelip fena şekilde acıtıyor. Yandım anamvari bir ah çekiyor ve yüzümü buruşturuyorum. Benle birlikte ayakta dikilen kulaklık takmış çocuk yüz ifademi görünce iyi misin abi diyor, iyiyim iyi diyorum ama hala sızlıyor.
Aklıma hukuk büroları geliyor yine bu aralarda bir anda. En parlak işleri alan bir avukat olduğumu hayal ediyorum bazen. Yabancı ülkelerle milletlerarası düzeyde meselelerle uğraştığımı. Bazen bir üniversite hocası olduğumu, yuvarlak gözlük taktığımı. Bazen de ortalama bir vatandaş gibi yaşamayı hayal ediyorum. 3-3,5 lira maaşı olan, kıt kanaat ev geçindiren. Her üçünü de tercih etme fırsatına sahip gibi duruyorum ama hayatın amacı ne ola ki acep? Bu yollardan herhangi birini tercih edebiliyor olmam kat’iyyen benim üstün yeteneğimden ötürü değil. Bulunduğum noktaya gelmem (ki pek ahım şahım bir nokta da değil) bana “verilmiş” imkanlar. Bence hayatın amacı, eğer yaşanılan her gün boş bir sayfaysa, işte her yeni günle açılan o sayfayı salih amelle elinden gelen en iyi biçimde doldurabilmektir. Aslında bunu bana babam demişti, fakat kendim de benimsediğim için “bence” diye başlamamda bir sakınca olmaz sanırım. Hayatın amacı para kazanmak olsaydı herkesin çok para kazanma imkanına sahip olması gerekirdi diye düşünüyorum. İlk bakışta çok derinlikli bir düşünce gibi durmuyor ama zaten ben de sığ olmayan düşünceler sıralamakta değil otobüs yolculuğumdan bahsetmekte idim.
İneceğim durağa geldim sayılır. Kimse basmadığı halde arka kapı her durakta açılıp duruyor. Saatin 23:00 olmasına az kalmış. Aklıma neden böyle hayatın amacı gibi düşünceler geliyor diyorum. Zihnimi işgal eden çok mühim bir başka düşünce olmadığından herhalde. Derken nihayet vakti geldiğinden düğmeye basıyorum, otobüsün arka kapısı boş yere değil haklı olarak açılıyor bu defa. Ancak yine de ani bir açılış oluyor ve demin iyi misin abi diye soran çocuk kapıya tutunuyor olduğundan sendeliyor ve botuyla sol ayağıma basıyor. Otobüsten gülerek iniyorum.
Saat 22:19, ama otobüs dolu. Mevcudun çoğu orta gelirli, orta yaşlı insanlardan müteşekkil gibi duruyor. Parayla imanın kimde olacağı belli olmaz derler ama zahiren durum böyle. Ulan oğlum bu şehrin dinleneceği yok mu be diye düşünüyorum. Halbuki İstanbul’a ilk geldiğim zamanlar bu vaziyet çok hoşuma giderdi. Abi çok hoş, 7/24 hareket var bu şehirde diyordum. Şimdiyse, tuhaf bir samimiyetsizlik bu diyorum. Otobüs mevcudu olarak birbirimize duyduğumuz yabancılaşmaktan gayrı bir şey değil, diyeceğim de geliyor ama insanları tasnif edercesine konuşmasam daha yakışıklı olacak sanırım. Şimdilik bu söz ağızdan çıkmamış kalsın.
Yanımdaki kalkıyor, onun yerine mütesettir bir kadın oturuyor. O halde bana kalkmak düşer. Yanlış anlamayın bunu nümayiş olsun, mütedeyyinlik taslayayım diye demiyorum zira farzda riya olmazmış. Altını çizmek istediğim soru neden bazı davranışların otobüsün (ya da bir başka toplu taşıma vasıtasının) sınırları içerisine girilince birdenbire normal kabul edildiğidir. Neden normalde karşı cinse yaklaşılması gerekenin çok ötesinde saydığımız mesafeler otobüste buharlaşıyorlar ve dipdibe oturmakta hatta ister istemez temasta bulunmakta bir yanlışlık görmüyoruz? Otobüs denen yani şu demir, mazot ve gürültü yığını cansız nesne mi algımızı değiştiriyor acep? Öyle zahir. Şüphesiz bu eleştiri otobüs dışındaki hayatında birtakım sınırların varlığını kabul edenler için geçerli.
İşten çıktığını düşündüğüm, 50 yaşına yakın, Fenerbahçe beresi takmış bir abi yanındakiyle konuşuyor. Gocuklu, bol kesim kot pantolonlu, Allah bilir içlik de giymiştir — dış görünüşü böyle yani. Emekliliğime 9 yıl var benim daha diyor. İçimden abi sen ne dediğinin farkında mısın ya diyorum ben de. Ne demek emeklilik ya? Ne demek? 9 yıl kalmış altı üstü. Peki sonra ne yapacaksın? Diyelim ki emekli oldun, ardından ne gelecek gibi hafakanlı ama sessiz sorular soruyorum.
Bu ara otobüsün arka kapısı açılıyor ve dalgın olduğumdan sol ayak baş parmağımın üstüne gelip fena şekilde acıtıyor. Yandım anamvari bir ah çekiyor ve yüzümü buruşturuyorum. Benle birlikte ayakta dikilen kulaklık takmış çocuk yüz ifademi görünce iyi misin abi diyor, iyiyim iyi diyorum ama hala sızlıyor.
Aklıma hukuk büroları geliyor yine bu aralarda bir anda. En parlak işleri alan bir avukat olduğumu hayal ediyorum bazen. Yabancı ülkelerle milletlerarası düzeyde meselelerle uğraştığımı. Bazen bir üniversite hocası olduğumu, yuvarlak gözlük taktığımı. Bazen de ortalama bir vatandaş gibi yaşamayı hayal ediyorum. 3-3,5 lira maaşı olan, kıt kanaat ev geçindiren. Her üçünü de tercih etme fırsatına sahip gibi duruyorum ama hayatın amacı ne ola ki acep? Bu yollardan herhangi birini tercih edebiliyor olmam kat’iyyen benim üstün yeteneğimden ötürü değil. Bulunduğum noktaya gelmem (ki pek ahım şahım bir nokta da değil) bana “verilmiş” imkanlar. Bence hayatın amacı, eğer yaşanılan her gün boş bir sayfaysa, işte her yeni günle açılan o sayfayı salih amelle elinden gelen en iyi biçimde doldurabilmektir. Aslında bunu bana babam demişti, fakat kendim de benimsediğim için “bence” diye başlamamda bir sakınca olmaz sanırım. Hayatın amacı para kazanmak olsaydı herkesin çok para kazanma imkanına sahip olması gerekirdi diye düşünüyorum. İlk bakışta çok derinlikli bir düşünce gibi durmuyor ama zaten ben de sığ olmayan düşünceler sıralamakta değil otobüs yolculuğumdan bahsetmekte idim.
İneceğim durağa geldim sayılır. Kimse basmadığı halde arka kapı her durakta açılıp duruyor. Saatin 23:00 olmasına az kalmış. Aklıma neden böyle hayatın amacı gibi düşünceler geliyor diyorum. Zihnimi işgal eden çok mühim bir başka düşünce olmadığından herhalde. Derken nihayet vakti geldiğinden düğmeye basıyorum, otobüsün arka kapısı boş yere değil haklı olarak açılıyor bu defa. Ancak yine de ani bir açılış oluyor ve demin iyi misin abi diye soran çocuk kapıya tutunuyor olduğundan sendeliyor ve botuyla sol ayağıma basıyor. Otobüsten gülerek iniyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)