Ne soğuk ne sıcak, insanın kolunu serin esintilerle okşayan bir akşam. Hiç tanımadığım birinin evinde misafirim. Mario. İstediğin gibi takılabilirsin bahçede demişti, bahçedeyim o yüzden ben de. Gökte ay daha tam değil, ayın henüz on ikisi olsa gerek. Asmalar var, güller, biraz boy almış servi fidanları, bir nar ağacı, çeşitli süs bitkileri, başka çiçekler... Güzel bahçe. Biraz gölgeliği eksik ama hoş, geceleyin ona da ihtiyaç yok. Bitkilerden başka bir salıncak, masalar, sandalyeleri, bir çocuk bisikleti ve scooter. İki oğlu olduğunu söylemişti. Acaba isimleri ne? Acaba Mario’nun oğlu olmak nasıl hissettiriyor?
Oturduğum iskemleden kah sokağa yüksekten bir bakış atıyorum (bomboş), kah göğe bakıyorum, kah odamın kapısına. Bir yandan da düşünüyorum ki insanın yaşı arttıkça affetme yeteneği azalıyor sanki. Alınmış olduğu bir şey onu daha çok yaralıyor. Arkadaştan eşten dosttan daha çabuk soğuyabiliyor. Halbuki mantıken affetme yeteneğinin artması gerekir diye düşünüyorum. Ama galiba öyle olmuyor umumiyetle. İlginç ve yorucu.
Sen kötülüğü en güzel bir şekilde sav.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder