9 Nisan 2015 Perşembe

Gam-efşan vakitler

18 Cemaziyelahir 1436
7 Nisan 2015
23:36

Her şey bazı yönden bir eksik, bazısından bir fazladır ama bir şekilde dengededir. Burada olmazsa öbür dünyada dengeye kavuşulur. Fakat mutlaka olur bu. Ben de bir süre iyiydim, bazı zamanlar çok sevinçliydim, şimdiyse biraz gamlıyım.

Bugün gamdan bahsetmek istiyorum. Zira bugünlerde gamlıyım. Gamdan bahsedeceğim ve başka şeylerden. Bu arada, konu ile ilgisiz ama şimdi aklıma geldi söyleyim bari: geçenlerde birine ''şey'' ne demek diye sordum. ''Şey'' Arapça bir kelime olup yaklaşık olarak varlık, yaratılmış her bir madde anlamına gelir dedi ve ekledi -belki de şaşıracaksınız- eşya'nın tekil halidir, ''şey'' dedi. Böylece bir bilinmeyen daha açığa kavuşmuş oldu benim için. Ve belki de sizin için de.

Lise yıllarımda nasılsın diye sorsaydınız, mutsuzum derdim. Öyle bir çocuktum. Yani ne bileyim, şöyle adam akıllı bir ruh halinde olduğumu hatırlamıyorum. En azından son sınıfa dek bir türlü ayılamamıştım. Hep bir sorun vardı kafamda. Kâh okula alışamadığımı düşünürdüm, haydi alıştım git-geller yaşardım, kâh derslerime pek çalışmadığımı hatırlardım, kâh zamanımın çoğunu bilgisayar denen alet karşısında geçirdiğimi hatırlardım (en büyük pişmanlıklarımdandır). Bir de bunlardan kurtulamadığımı fark ederdim sonra da burum burum burulurdu içim. Bunun yine benden kaynaklı olduğunu çok sonraları anladım ama çocukluk işte, bir çözüm bulamazdım. Ama bunlar depresyon hastası olmuş olduğum falan anlamına gelmiyor, hayatla bir çatışma içindeymişim. Elhamdülillah sonradan bir şeyler ağır ağır ''dank'' etmeye başladı.

Gam evet, lise yıllarımda da gamlanırdım (yapma yahu). İşte o zamanlardan tanıdığım biri var. İlginç biri de hem. Kaçımız ilginçtir şu ilginç dünyada sorarım size? Bahsettiğim bu ilginç kişi, bir şarkıcı, bir ressam ve de bir zavallı. Ama şayan-ı takdir biri de. Neden mi? Çünkü samimi. İnandığı şeye tüm kuvvetiyle sarılmış ve öyle yaşamış. Bundan da utanmamış. Şimdi duruldu biraz yaşlanmanın da etkisiyle. Karşınızda zavallı, cüretkâr, bir dereceye kadar saygıdeğer ve ilginç biri olarak bulduğum: Brian Hugh Warner.

(Şimdi baktım da bu resimde tipi Oscar Wilde'a benzemiş)

Görsellere adamcağızın adını yazıp aratmanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum. Hatta yapmayın, yapanlar da bilsin ben uyardım. Günah benden gitti.

''Marilyn Manson'' ismiyle tanıdığımız Brian Hugh Warner neden bana ilginç geldi? Öncelikle, çizginin dışında seyreden biriydi. Bunu isminden bile anlayabiliriz. İsmindeki Marilyn, Facebook ve sair ortamlarda sözleri ve resimleri malum kesimce çokça paylaşılan Marilyn Monroe'dan gelmektedir. Manson ise, psikopat katil Charles Manson'dan gelmektedir. Charles Manson ise başlı başına bir konu, zira herif Tanrı'nın kendisine Beetles şarkıları aracılığıyla mesajlar gönderdiğini sanan bir manyak (yani sanıyormuş, şimdi hapiste ne yapıyor bilmiyorum). Bu sebeple çok ünlü bir Hollywood yıldızını öldürmüştür [bu yüzden gençler kendisine seneler boyu mektup yağdırmıştır, cânilikte bile popülarizm var (yazar burada tebessüm ediyor)]. O zamanlar şarkı dinlemekten keyif alırdım, tarzı hoş gelirdi bana. Onun şarkılarını dinlerken kendimi şöyle hissederdim: Şehirlerarası bir otobüste gece yolculuğu yapıyorum, koridor tarafındaki koltuktayım, otobüs ışıkları yanıyor ve yüzüm hafif kızarmış çünkü içerisi sıcak. Evet kendimi böyle hissederdim. Güzel bir histi çünkü gece yolculukları bu dünyadaki en rüyamsı şeylerdendir bana göre. Güzel bir kaçış oluyordu benim için. Onunla tanışıklığımız böyle başladı ve sonraları hayatını incelediğimde daha da ilginç biri geldi bana. Bu adam ABD'de doğmuş ve kendi yazdığı bir kitapta anlattığına göre küçükken büyükbabasının sapkın fantazilerine şahitlik etmek gibi saçma sapan şeyler yaşamış, o yüzden böyle hilkat garibesi bir şey olmuş. Hilkat garibesi çünkü bu adam kendini bir vakit deccal ilan etmiş (ben o zamanlar 1 yaşındayım, 1996). Nereden geliyor bu cesaret peki? Aniden yaşanan bir şöhret patlaması, bozuk bir hayat anlayışı (böyle olmalarının sebebini de anlıyorum aslında biraz), biraz da ilginçlik. Daha sonra hakkında yazılanlardan ayrı olarak kendim gözlem yaptığımda gördüm ki başka pislik yönleri de var. Kliplerinde İncil üzerinden kokain çekmek mi dersiniz, eşcinsellik mi dersiniz, alınabilecek en saçma insanlardan birinden ilham almak mı dersiniz -Charles Baudelaire-, 20 Nisan 1999 Columbine katliamına sebep olmakla suçlanacak kadar uçuk fikirler saçmak mı dersiniz, ilâ ahir... Ayrıca bir zamanlar Satanist Kilisesi'nden Onursal Rahiplik de almıştı. Bilmiyorum sizce nasıl ama bunlar bana ilginç gelmişti. Şimdi böyle değil tabii. Unutmadan, Columbine Katliamı'nda iki öğrenci silahlarla lise kantinine girip 13 kişi öldürüp 21 kişiyi de yaralamış ve sonra da intihar etmişti. Bunların sebebi olarak Marilyn Manson'un tiksinti uyandıracak kadar acayip kişiliği ve şiddet dolu şarkıları gösterilmişti.

Özetle: Gamlı olduğum zamanlar kendimden bir şeyler bulduğumu sandığım bu adam, yine gamlı olduğum  bir zamanda aklıma geldi. Biraz vakit geçirmek için bu yazıyı yazmaya başlamış bulundum -bu yüzden edebî bir üslup takınmayacağım, sizlere bir anımı anlatıyorum gibi düşünün-. Sadece vakit geçirmek için de değil, inceleyip ibret alalım diye. Zira kendisi şu an şişmanlamaya yüz tutmuş ve geçmişteki hareketlerinden pişman bir şekilde hayatını devam ettiriyor. Olur da bir gün yapmak isteyip yapamadığınız çılgınlıklar aklınıza gelirse, yapmanıza gerek kalmadan bu adamı inceleyebilirsiniz. İnsan öldürmek dışında her şeyi yapmış olabileceğini düşünüyorum. Yapacağınız şeylerin sonuçlarını canlı canlı görebilirsiniz bu zavallı sayesinde. Şimdi size iki şarkısını çevireceğim.

1) The Reflecting God / Yansıtan Tanrı

İlk şarkımız, şarkı tarihinde yazılmış en cüretkâr sözlerden birine sahip. Bu şarkı kendisinin Antichrist Superstar adlı albümünün zirve şarkısıdır (bence). Oldukça nihilist bir temaya sahip olan bu şarkı genel olarak bizim yakılıp kül olmayı bekleyen sigaralara benzediğimizi konu alıyor, adına ebediyet dediğimiz bu hiç bitmeyen düzlükte.


Dünya bir küllük
Ve bizler de sigara gibi yanıp, bükülüyoruz
Ağladıkça, küllerimizle çamura dönüşüyoruz
Asalakların doğası işte budur
Bakire aldatılmış hissediyordur
Sen ise, yaşamın yalnızca bir saniyesini harcadın
Benim dünyamsa etkilenmemiş, burada bir çıkış var
Var diyorum ve sahiden de var

Rüya içinde bir rüya var
Uyudukça uyanmak istediğim
Anlayacaksın ben öldüğümde

Tanrı'yı görmeye gittim, kendimi gördüm
Gördüm cenneti cehennemi, hepsi yalan
Herkes ölür ben Tanrı olduğum zaman

(Nakarat)
Öl, yaralan, hisset gücümü
Ateş et buraya ve ufalt dünyayı
Kork, titre, hissetmiyor musun hâlâ?
Ufalacak dünya yalnızca bir kurşun sonra

(2. Kısım)
Haydi atlayalım keskin kılıçlara
Kesip atalım gülümsemelerimizi
Ölüm tehlikesi olmadan
Hiçbir sebep yok sağ olmaya

(Nakarat)

Öl, yaralan, hisset gücümü
Ateş et buraya ve ufalt dünyayı
Ateş et, ateş, ateş ********
Ateş et, ateş, ateş ********

Sana her gösterdiğim ölümümün bir parçasıdır

Kurtuluş yok, merhamet yok
Kurtuluş yok, merhamet yok
Kurtuluş yok, merhamet yok
Dedim ki
Yok kurtuluş ve yok merhamet

Bu senin deneyimlerinin ötesinde

Ateş et, ateş, ateş ********

Yıldızlı yerleri yazmamayı uygun buldum fakat çeviri eksik olmasın diye de böyle bir yöntem seçtim.

----------------

2) Devour / Yutmak

Dokunaklı bir şarkısı da var lâkin.

Bu şarkıyı yazmadan önce birini öldürüp sonra da intihar etmeyi aklından geçirmiş Manson.

"Bu (şarkı), kökleri kendi hayatımda olan bir tür intihar hikâyesine dayalı. Kayıt, beni ve öldürmüş olacağım kişiyi kurtardı belki de. Birisi size ölene dek sizinle birlikte olmak istediğini söyleyince, ben bunu biraz ciddiye alırım. Bu hikâye gerçek değil de bir şarkı oldu, neyse ki..."


Seni zaptedeceğim
Büyük, çok büyük hapların, kocaman şişeleri gibi
Sen hiç almamam gerekensin
Ama uyuyamıyorum seni yutmayınca
Sen solan bir çiçeksin
Hissedemiyorum dikenlerini avuçlarımda
Bu değil bir kucaklama
Sen derinlerde gömülüsün

Ve sen ağlamıyorsun
Bu kan, her tarafımdaki
Sen ağlamıyorsun
Bu kan, her tarafımdaki
Sen ağlamıyorsun
Bu kan, her tarafımdaki

Ve seveceğim seni, eğer izin verirsen
Seveceğim seni, açlıktan öldürmezsen

(Nakarat mahiyetinde birkaç nota)

Kalbini tutardım sarmaş dolaş
Bilirdim özleyeceğimi gözlerimi kaparsam
Ama gözlerim dolu ve şimdi açarsam
Görürüm seni ve parçalarım kalbini tutam tutam

Parçalarım kalbini tutam tutam
Parçalarım kalbini tutam tutam
Parçalarım kalbini tutam tutam

(Önce tehdit sonra yakarış)

Ve seveceğim seni, eğer izin verirsen
Seveceğim seni, açlıktan öldürmezsen
Oh oh oh oh... Oh oh oh oh...
Oh oh oh oh... Oh oh oh oh...

(Oh kelimesini tam nasıl çevireyim bilemedim ama bir yakarış ifadesi olarak kullanılıyor, dolayısıyla siz de öyle kabul edin. Böyle çeviri mi olur ulen demeyin samimiyetinize güveniyorum)

Utanmıyor çektiğim acı kendini yinelemekten
Utanmıyor acı yinelenmekten
Utanmıyor acı yinelenmekten
Utanmıyor acı yinelenmekten
Uyuyamıyorum seni yutmayınca
Uyuyamıyorum seni yutmayınca
Uyuyamıyorum seni yutmayınca
Uyuyamıyorum seni yutmayınca
Uyuyamıyorum seni yutmayınca

Ve seveceğim seni, eğer izin verirsen,
Seveceğim seni, açlıktan öldürmezsen.

------------------

Dokunaklı bir şarkı ama çeviri şiirler nasıl oluyorsa bu da öyle oldu sanırım. Bunun dışında, aşırı tiplerin aslında ne kadar dengesiz şahsiyetlere sahip olduğunu görüyorsunuz. Bu adam üzerinden bir genelleme yapmak isabetli midir orası sizin bileceğiniz iş ama bence isabetli. Sen tut ben Tanrı'yım (hâşâ) de sonra böyle otel köşelerinde aşk şarkıları yaz. Hey gidi hey. Aşkı küçümsediğimi sanmayın sadece aradaki çelişkiye dikkat çekmek istedim. Kısaca Brian Hugh Warner, bunalımların çocuğudur.

Son olarak, canımın sıkkınlığından ötürü bir şeyler yazmak istedim. Yazdığım şey faydalı da olsun madem dedim. İlginç de olsun dedim. Yazdım. Şimdi de bitti. Umarım yazının sonuna geldiğimiz şu sıralarda bunu okuyarak boşa vakit geçirdiğinizi düşünmüyorsunuzdur. Selâmetle ve denge üzere kalın(tabii ben de)! Fi emânillah!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder