Dün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü idi.
Eğitim öğretim yılına göre düşünürsek geçen sene ilkbaharda, Mihrimah Sultan Camii'nde namaz kıldıktan sonra avluda denizi seyreyliyordum. Lakin bu eylemi gerçekleştirmede yalnız değildim. Yürüyüşü ve fiziki yapısı oldukça tuhaf biri daha vardı. Zihinsel açıdan bir eksiği olup olmadığı anlaşılmıyordu. Hemen hemen yaşıt gibiydik. Bir süre baktık manzaraya. Sonra tanışmak istediğimi hatırlıyorum, sanırım yanına gittim ve merhaba dedim. Elimi tuttu ve merhaba dedi. Çekinmiyor değildim ama güzel bir histi. Zihinsel bir engeli de yoktu. Konuştuk, çeşitli konulardan konuştuk. İlkokuldan sonrasına gitmemiş. "Neden?" dedim, "İnsanlar" dedi.
"L'enfer c'est les autres"
Annesi ile gezmeyi çok severmiş. O gün de yine annesi ile gezdiği günlerden biriymiş. "Annem" dedi, "bir yere gitti, birazdan gelip beni alacak". Askerlik yaşını geçmişsiniz ve anneniz sizi bir yerlerden alıyor. "Geçenlerde Kadıköy'e gittik" dedi. Koyu Fenerliymiş. Galatasaraylı olduğumu söyleyince birkaç "anısını" anlattı. "Fener'in yendiği derbilerden birinden sonra internette bir şeyler yazdım ve beni bazı GS'liler sildi" dedi ve yüzünde bir gülümseme oluştu. Böyle ufak şeyler onun için anı haline gelmişti. Adını söyledi, onu eklememi tembihledi. "Tamam" dedim. Annesi seslendi aşağıdan. Vedalaştık, merdivenlerden düşer gibi ama düşmeden indi. Annesi gülümseyerek baktı bana. Herhalde ben de gülümsedim. El salladı, el salladım, gittiler. O gülümsemeye layık mıydım acaba?
Dün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü idi.
Hasta, yorgun, üzgün. Arada sırada denk gelen, keyfinizin kaçık olduğu günlerden bir gün. Yürüyordum. Derken bir ara sokağa denk gelmiştim. O sokakta tanıdığım bir kitapçı vardı. "Selam versem mi?" dedim kendime kendime. Yapmam gereken bir iş de vardı ama "olsun" dedim. "Bu adama selam verdiğim zamanların çoğunda hiç beklemediğim güzel bir şey oluyor, belki yine olur. Belki hayatım değişir", aklımdan tam olarak bunları geçirdim.
"Nasılsın, iyiyim, Allah iyilik versin", bir kitap ilişiyor gözüme. İpince bir kitap. "Şu kadar ama sana şu olur, parasını da bir ara verirsin", halis adamın hali bir başka, halbuki öyle bir ricada bulunmamıştım bile. Teşekkür ediyor, izin istiyorum. İlk fırsatta kitabı okuyorum. Okuduğum en ince ama beni en çok sarsan kitaplardan biri oluyor. Aklıma o tanıştığım çocuğu getiriyor. O yapayalnız çocuğu.
Dün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü idi.
Ve o çocuk, yalnızca ona moral vermek isteyenlerin beğendiği paylaşımlarına bir yenisini daha eklemişti. Sadece anne babasının olduğu doğum günü fotoğraflarına, "benim küçük dünyam" dediği odasının fotoğraflarına, Fener'in maçları hakkındaki -aslında boş konuşmadan ibaret olan- videolara, Cristiano Ronaldo'nun resimlerine (en sevdiği futbolcu), yeni çıkan bilgisayar oyunlarının tanıtım videolarına, Galatasaray'lıları kızdırmaya çalıştığı duvar yazılarına, sadece halası veya teyzesi gibi insanların -moral vermek amaçlı- yorum yazdığı profil fotoğraflarına, profil fotoğraflarının üzerine yazdığı dokunaklı ama kötü şiirlere... Kısacası kimsenin gerçekten umursamadığı paylaşımlarına şu cümleyi eklemişti:
"Bu sene çok şey yazmicam kisaca dünyanın en sahte en yapmacık günü 3aralik"
Telefondan başımı kaldırdım ve o an dünyaya karşı hissettiği kopuklukta onunla hemhâl oldum. Dedim ki, dünyaya böyle gelmek de vardı değil mi Harun?
Kitap: Hakan Albayrak - Ebuzer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder